Üyelik Girişi
Videolar
SAT………..tım!

 İsterseniz sizinle Kastamonu üzerinden geçmişe yolculuk yapalım. Önce İpek Yolunu takiple Tosya’ya uğrayalım. Bu bölge pirinciyle dünya tarihine damgasını vurmuş bir ilçemiz.

                Cumhuriyet döneminde çeltik işleme fabrikasında pirincin kapcuğu şimendifer’de yakılarak buhar elde edilir. Bu da enerjiye dönüştürülerek bölgenin elektrik ihtiyacı ve fabrikanın çalışmasını sağlar. Ayrıca Tosyalılar kara tren sesiyle saat ayarı yaparlardı. Yörenin ihtiyacını gören bu fabrika satıldı.

                Gelelim Araç’a. Mergüze (İhsangazi)- Araç Çayı üzerine bent yapılır, bendin suyu arkla kanara denilen bölgeye taşınır. Orada çarklar vasıtasıyla su gücü elektrik gücüne çevrilir, ilçenin elektriği sağlanırdı.

                Ark boyunda kurulu su değirmenlerinde tahıl öğütülürdü. Hatta o dönemde Halkevindeki sinemaya alınmayan gençler arkta yunar, balık tutar ve öfke ile kundaktaki savakları açarlardı. Ama biz her yerini açıp yok ettik.

                Yapılan alışverişler hep pancar parasına odaklı idi. Bu da bölge ekonomisini canlı tutuyordu. Şimdi şeker pancarları nerede onun binaları arsaları ne oldu?

                Bazı küçük çıkar ilişkileriyle uğraşırken erozyona dur diyemedik.

                Taşköprü kendir ve kenevirini değerlendirip dokuma sanayini geliştireceğimize, buna bağlı kâğıt fabrikasını paketleyip sattık.

                Bu bölgemize adını veren pompeiopolis kentini tanıtıp turizmden ve tarihten gerekli yararı sağlayabildik mi?

           Beyaz altın sarımsağımızı birilerine kaptırmadık mı?

                Haydi, şimdi de Küre’ye uğrayalım. Küre adını yanlış anlayıp Küreselleştirdiğimiz ülkemizin eşsiz güzellikteki kalyonlarıyla ünlü Azdavay-Pınarbaşı-Küre üçgeni madenlerini yok pahasına sattığımız, sonrada işçilerini öldüren onlara ağıt yakmamızı sağlayan özelleştirme.

            Bu bölgenin tarihi kızak yarışlarını uluslar arası boyuta taşıyabildik mi? Kendi kızaklarımız dururken başkalarının düzenlediklerine baka kalıyoruz.

Ünlü Tarihçi Prof. Halil İNALCIK’tan öğrendiğime göre Küre Bakır Madenleri Osmanlı İmparatorluğunun bütçesinin büyük bir kısmını sağlıyormuş. İşte o madenleri teleferikle salına salına İnebolu’ya taşıdık. Ama Türkiye Cumhuriyetinin temelinin atıldığı Yiğit İnebolu’ya limanı bile çok gördük.

                Cide koyun ortasında cennetten bir köşe. Deniz, Kara ulaşımı yetersiz. Hava ulaşımı ise Kastamonu için bulut. Deniz kenarında otel ve turizm amaçlı yatırım beklersiniz ama karşınızda çevre kirliliğinin en bariz örneği fabrika.

                Turizm, balık lokantası, plaj bakımı, yol yok yok.

                Ülkemizin kalkınmasında Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün talimatlarıyla kurulan GÖLKÖY ENSTİTÜSÜ burayı hayata geçirerek Anadolu aydınlanmasını gerçekleştirenlere minnet ve şükranlarımı sunuyorum. Bu bölgeye tüm uğraşlarıma rağmen üniversite yapmayanları da vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum. Bu hatayı düzeltip Kastamonu’yu üniversiteye kavuşturanları kutluyorum.

                Gelelim Kastamonu’muzun Merkezine Et Balık Kurumu Süt Fabrikası nerede? İlimizdeki hayvancılığı ve ekonomiyi canlandıran bu kurumlarımız. Analarımızın entarisini, babalarımızın ayakkabısını üreten Sümerbank’ı babalar gibi sattılar.

                Karadeniz kıyısına en çok sahil şeridi olan bir il olarak denizden ve onun nimetlerinden yararlanamıyoruz. Balık ve balık ürünleriyle ün salmış bir lokantamız var mı?

                Merkeze gelenler her türlü hizmeti alabiliyor mu?

            Aracınızı rahatlıkla park edebilecek yer bulabiliyor musunuz?

                Kafamızın gerisindeki kıskançlık ve fesatlığı temizleyebildik mi? HAYIR!

                Şeker, tatlı, helva, kuyu kebabı (Büryan), pastırma, sucuk, sarımsak ve en önemlisi orman hiç biri bize sanayi anlamında katkı vermedi. Ah o ormanlarımız hani köy koruları yapıp kendi paramızla korucu tutup koruduğumuz, uğruna adam vurup hapis yattığımız. Yâda birbirimizi gammazlayarak ceza çektiğimiz gözümüz gibi baktığımız korularımız. Kimini kaçakçı kimini iki ayaklı üçkâğıtçı, kimini de o, bu aldı gitti. Hiç olmazsa eskiden tomruğun kesiminden, sürütmesinden, kapağından, kabuğundan yararlanırdık. Şimdi bunları gurbet elden gelen işçi ve taşeronlar yapıyor. Kestikleri emvalin tümünü ağaç olarak tomruk şeklinde götürüyorlar. Biz mi ne yapıyoruz? Hala bakıyoruz. Sokma akılla Amerikan tıraş sistemi kesim yapıyoruz. AB+D yerli işbirlikçiler Allaha şükür orman ürünü de bırakmadılar. Tomruğu kapan çoktan Üsküdar’ı geçti. (Küçük olsun Benim Olsun!) zihniyeti. İşte bunun için bir ve birlik olamadık. Kısır çekişmeler, siyasi ve ekonomik getirim. Kişisel çıkar. Bizi bu hale getirdi.

                Yani biz kendi şahsi menfaatlerimizi düşünerek, yumurta pişirmek için komşumuzun evini yaktık.

                Ağaca bakarken ormanı kaybettik.

                Sizlere günümüz içinde geçerli olan Fatih Sultan Mehmet’in bir anısını aktarayım.

                Fatih, İstanbul zaferinden sonra şehri geziyordu. Ancak yan sokaktan inleme sesi işitti. Derhal yanındakilere;

-          “Bu inleyen adamı bulup getirin!” dedi.

Biraz sonra üstü başı perişan, saçı sakalı birbirine karışmış bir ihtiyar Padişahın

Huzuruna getirildi. Padişah bu zavallıya;

-          “Bu ne haldir, sizi neden hapsettiler?” diye sorduğunda ihtiyar şöyle yanıt verdi. :

-          “Muhasara başlayınca İmparator beni çağırdı. Türkler İstanbul’u alacak mı? Diye

sordu bende “Alacaklar” diye söyleyince beni bu hale soktular”

                Padişah Fatih İhtiyara;

-          “ Peki, söyle bakalım, dedi İstanbul bizim elimizden çıkacak mı ?”

İhtiyar biraz düşündükten sonra şöyle yanıt verdi.

-          “ Bu güzel şehrin düşmanı çoktur. Ancak sizin aranızda fesat artar, şahsi menfaat

ön planda düşünülmeye başlanır, elindeki emvali yabancılara satanlar çoğalır ve yabancılardan medet umanlar artar, işte o zaman İstanbul sizin elinizden çıkar

-          Dilerim ki Allah’tan ki, bunları yapanlar Allah’ın kahr-ı gazabına uğrasınlar.

İNŞALLAH

                Belirli problemleri çözebilmek için elbette belir belgileri öğrenmek gereklidir. Fakat bence önemli olan asıl güçlük problemleri kurmaktır. Çoğumuz problemleri yanlış kurduğumuz için daha baştan çözümsüzlükle karşılaşırız. İşte bizde çözümsüzlük ürettik.           

           Karamsarlığa kapılmadan bu sorunları, geçmişi geleceğin projeleri ile yönlendirip çözmek olanaklı yeter ki bizlere fırsat tanıyın.  

 

          

Çocuk - BABA NE GÜZEL TOPRAKLAR!
Baba – BİR ZAMANLAR DEDELERİMİZİNMİŞ…

      SATTINIZDA NE ALDINIZ?


  
2154 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam3
Toplam Ziyaret101726